18 Aralık 2008 Perşembe

PR FACİASI

Bu gün okulumuzun düzenlediği Edebiyat sempozyumuna katıldım. Tam bir PR faciasıydı. :)Büyük bir programdı bu sempozyum ,günlerdir çeşitli gazetelerde duyuruları yapıldı. Söyleşi de bir çok kanalın kameraları ve fotoğrafçıları kayıt yaptı. Ancak bu büyük programa gereken önem verilmemişti. Söyleşi ye ayrılan salon çok küçüktü. Çoğu konuk ayakta kaldı. Yaşlı yaşlı insanlar söyleşi'yi ayakta dinlediler. Sonuçta söyleşi ye gelen Nobel ödülü almış bir yazar Orhan Pamuk. Çok ciddi bir organizasyon olmalıydı. Bence bu okulumuz için hiçte iyi bir imaj olmadı. Koskoca okulda sanki büyük salon yokmuş gibi konuklar sıkıntı çekti. Bir başka sıkıntı da çeviri de oldu. Sanırım Orhan Pamuğa konuklara çeviri için kulaklık verildiği söylenmedi ya da söylendi ama Orhan Pamuk çevirilerden doğabilecek anlam yanlışlıklardan dolayı kendisi konuşmak istedi belki. Ama hangisi olursa olsun insanların aynı şeyi iki kere dinlemesi sıkılmalarına neden oldu, bunun düşünülmesi gerekiyordu. Sonlara doğru içerinin sıcak olması nedeniylede insanlar dayanamadı ve çoğu kişi çıktı. Ne yazık ki çok kalmak istememe rağmen sıcaktan ve sürekli oturup kalkmaktan (merdivenlerde oturuyordum da: ) bunaldım ve bende çıkmak zorunda kaldım. İşte böyle iletişim fakültesi ile ünlü okulumuz için hiçte iyi bir program olmadı .

17 yorum:

Fatma dedi ki...

ewet yaaa ne gündü ama biz merdivende Medine fukaralırı gibi oturuyoruzz aynı zamanda millet merdivenden geçmeye çalışıo bi yandan bu resiiliği kameralar çekio insan çekerken haber verir ama dimi;) (ya uyuklarken çıktıysam ne olacak:))
gerçekten sıkıcıydı yaaa o ne öle sanki biz anlama özürlüydük ing konuşulunca kulaklıktan zaten türkçe çeviri vardı ama tekrardan 2. baskıyı dinlemek zorunda kaldık ama haksız mıyım?

Adsız dedi ki...

eheheh ....ewet bende yakıştıramadım bizim okula ama bu örnek olur..belkide bir aksilik sonucu o salona kalmışsınızdır..yoksa büyük salon niye vermesinler ki....
duyguda aynı dertten yakındı:)

Erkan Saka dedi ki...

çok güzel anlatmışsın. ben de tabi orhan pamuk'u kaçırdığım için üzülüyorum bu arada.
işte arkadaşlar kendinize vazife çıkarın.ülkenin iyi PR'cılara ihtiyacı var...

enderbehcet dedi ki...

yapılan konferanstan hiç bir şey anlamadım konferansın konusu edebiyat olmasına rağmen ingilizce konuşulması ve bunu yapan nobel ödülü alan bir sahsiyetin yapması beni kızdırdı ve üzdü eğerki bir konferans yaılacaksa eğer bu TÜRKİYEDE YAPILACAKSA türkçe yapılması gerekiyor fakat bazı sahsiyetini kaybetmiş kuklalar bunun farkında değilve utanmadan ingilizce konuşup ve tercümesini yapıyor sanki dalga geçer gibi terbiyesizceeeeeee ben olsam hayatta bu adamı konuşturmam çünkü bu adamın kimseye faydası olmadıgı düşünüyorum

Erkan Saka dedi ki...

Behcet bu cok talihsiz bir yorum. iyi niyetine rağmen, neredeyse her cumlende sorun var. Hayatini kucuk esnaf ya da koylu olarak surdurseydin, o zaman bu soylediklerin daha anlamli olabilirdi:)

Adsız dedi ki...

selamların en güzeliyle selamlıyorum bütün arkadaşlarımızı; esselamun aleykum...

yazıya bakılırsa Orhan Pamuk Bilgi üniversitesine gelmiş konferans vermiş salon oldukça küçük olduğundan bir kargaşa olmuş ve Behcet hocamızın söylediğine göre Orhan Pamuk konferansta dil olarak ingilizceyi seçmiş...

burada bir soru sormak gerek; Neden bir Türk üniversitesinde ve dinleyicilerde Türk olmasına rağmen konferans dili ingilizce?

oysa Orhan Pamuk nobel ödülü aldığı zaman hikayesini türkçe okumuştu...

Orhan Pamuk'un vatan haini olarak gösterilmesine ve yeni neslin buna inandırılması gerkçekten üzücü bir olay. şöyle ki; Orhan Pamuk'un bir kitabını bile okumayanlar görülüyor ki orhan pamuk hakkında asıp kesebiliyorlar..

konuyu torparlamak gerekirse;

behcet arkadaşımızın yaptığı yorumun haklılık payı var ancak kullanılan uslüp yanlış.
erkan arkadaşımızın verdiği cevap ise behcet arkadasımızın ne demek istediğini anlamamaktan kaynaklanıyor olamlı.

Düşünelim; Siz koskaca nobel ödülü almış bir TÜRK yazarsınız ve Türkiyenin bir üniversitesinde konferans veriyorsunuz NEDEN dil olarak ingilizce kullanıyorsunuz?

yazdığınız eserlerin hepsi türkçe, anadiliniz türkçe ama siz gelip ingilizce konferans veriyorsunuz.. Bu bir çelişkidir arkadaşlar.

Konferansın konusunu bılmıyorum ancak bir edebiyatçı çağrıldığına göre edebiyatla ilgili olmalı konu
Eğer edebiyatla ilgiliyse çeviri hatalarından doğabilcek yanlışlıklardan ve gerçekten edebi bir zevk alınamayacağından ingilizce dil kullanılması yanlış bir tercih...

düşünün; konferansta ki herkesin anadili türkçe olsun ve ingilizceyide anadilleri gibi çok iyi bilsinler. eğer konferansta konuşulan konu ''Türk Edebiyatı'' ise türkçe konuşmak gerekir. çünkü siz bir türkçe eseri ingilizce çevirirseniz o eserin edebiliği gider ve siz o edebi zevki alamazsınız hissedemezsiniz.. mesela türkçe çevirilere bir bakalım örneğin William Shakespeare'den;
Var olmak mı, yoksa olmama mı, bütün sorun bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel,
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına,
Yoksa diretip belâ denizlerine karşı
Dur, yeter! demesi mi?
Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız
Bitebilir bütün acıları yüreğin,
Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü!
Çünkü, o ölüm uykularında,
Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından,
Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
Bu düşüncedir felâketleri yaşanır yapan.
Yoksa kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururun çiğnenmesine..

emin olun bunu yazıldığı anadili ingizlizceden okumak ve ingiliz vatandaşları bu şiirden bizden daha çok zevk alırlar ve şiiri hissederek okurlar. çunkü onların anadiliyle yazılmıştır bu şiir ve çeviri olarak okumadıklarından daha şanslılar.

Nazım Hikmet Ran'ın bir şiiri; Akşamdı
Adı bahar mı gülmü güz mü ilkgörüşte gülmeye başlamıştı biraz dalgın sesi titrek selam vermemiştim oysa belkide kırdım istemeyerek hızlı hızlı yürüyordu...

bu şiiri hangi dile çeviri yaparsanız yapın bizim kadar zevk alamazlar ve bu şiir bizim ruhumuzu okşadığı gibi çeviri yapılan dilin insanlarının ruhunu okşuyamaz..

demek istediğim Orhan Pamuk'un gelme sebebi edebiyatsa (ki edebiyat için çağrılmalı) ve Türk Edebiyatı hakkında konuşuyorsa öernekler veriyorsa bunu Türkçe bir dille yapmalıydı konferanstakilerin daha iyi anlaması ve hissetmesi için...


bize de beklerim herkesi efendim:)

_______________eyvallah________

Adsız dedi ki...

bu arada erka hocam

''KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR''

küçümsememek gerek...

Betül Taşdelen dedi ki...

Bu bir söyleşiy di ve konusu da Orhan Pamuk ve onun kitapları idi. Dil konusuna gelince arkadaşlar, tamam salonun hepsi Türk olsa gerçekten haklısınız.Ama salonun hemen hemen yarısı yabancıy dı. Bu yüzden Orhan Pamuk sorulara hem İngilizce hemde Türkçe cevapladı. Bence bunun nedeni de çevirilerin söylenenle aynı anlamı vermemesi.Cevaplarını her iki dildede kendi cümleleriyle anlatmak istedi bunda başka bişey aramaya gerek yok.

Adsız dedi ki...

ben de bir iletişim öğrencisiyim ama bilgi üniversitesinde değil istanbul üniversitesinde bu yüzden konferansta ne konuşuldu, hangi konulardan bahsedildi, hangi dil kullanıldı, konferansa kimler katıldığını bilmiyorum yazınızdan ve yorumlardan anladığım kadarıyla dilimin döndüğünce yazdım.

suç-u lisan etmişsem affola...

Betül Taşdelen dedi ki...

Estafurullah aslında suç benim bunları belirtmem gerekiyordu yazımda .Yazımda belirtmek istediğim konferans daki organizasyon eksikliğiy di. Yanlış anlaşıldım sanırım

Adsız dedi ki...

hayır hayır orta da bir suç veya hata yok, hatta yanlış anlaşılma da yok...

arkadaşlar ve ben ve siz düşüncelerinizi yazmişsınız. herkes dünyaya ayrı bir perspektiften baktığı için herkes yazınızda ayrı ayrı şeyleri görebilir bunu suç olarak değil normal olarak görmek gerekir...

iyi akşamlar
muhabbetle ve daima Muhammed (sav) ile...

...................eyvalah_______

Erkan Saka dedi ki...

İstanbul Bilgi Üniversitesi'nin resmi eğitim dili İngilizce'dir. Tıpkı onlarca Türk üniversitesinin olduğu gibi. Bunun onayı da Türk devletinin ilgili kurumları tarafından verilmiştir. Kalkıp da Türk üniversitesinde Türkçe konferans yapılmalıdır demek ucuz milliyetçilik olur. Üniversite'nin yabancı çalışanları da olduğundan ortak dil olarak İngilizce konuşulması da gayet doğaldır. İlla öyle olması gerekmez, Türkçe de olabilir tabi, ama olmassa da bundan başka sonuçlar çıkarmamak gerekir. Adam Nobel konuşmasını bile Türkçe yapmışken artık bir takım spekülasyonlara girmek biraz ayıp olur bence...

Fatma dedi ki...

bi defa hocam haklı betülüm de haklı:D gerisini bilemem no comment yaniiii.
canım ya dikkat et bu blog işi bugün elinde patlamasın;)

Adsız dedi ki...

erkan arkadaşa katılıyorum eyvallah hocam :)

milliyetçiliğin her türlüsüne karşıyım lakin iyi ki bu topraklarda doğmuş ve büyümüşüm...
iyi ki bu toprakların gelenek görenekleriyle yoğrulmuş ruhum. ve iyi ki müslüman topraklarda dünyaya gelmişim..

şanslıyız farkında mısınız? sahaya resmen 1-o önde çıkıyoruz...

aman erkan hocam buna da ucuz milliyetçilik demeyin küserim :)

enderbehcet dedi ki...

BEN YAZARIMIZI BİRAZ AĞİR DİLLİLE ELEŞTİRMİŞ OLABİLİRİM. BU KONUDA TABİKİ HAKLISINIZ FAKAT YAZDIĞIM YORUMUN HAKLI TARAFI DA VAR OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM .

Fatma dedi ki...

heyyy bi parça özgürlük sen kimsin?
neden takıldın bu kadar?
biz tanımadığımız kişileri dışlıyoruz da ondan ona göre yaniii=)
sonra hocamla konuşmana biraz dikkat ett o senin nerden arkadaşın oluyor_?

Erkan Saka dedi ki...

öğrencilerim ve onların arkadaşları arkadaşımdır, sorun yok:)
"bu topraklarda doğmuş olmanın ayrıcalık" olduğunu söylemek aslında başka niyetler olsa da milliyetçi bir dildir.
islam'ın istedigi dinin bizzat seçilmesidir, ana babadan miras alınması değildir. "bu topraklar"da doğmuş olmak bizi kültürel olarak müslüman yapıyor ama Islam'ın istediği bu mudur merak ediyorum. Belki de tam tersine bu şanssızlık. Müslüman olmayı seçmeden, öylesine müslüman olarak yaşanılıyor.

tabi daha vahim bir noktada var. bu toprakların müslüman oluşu Cumhuriyet dönemine özgüdür. Türkiye toprakları çok dinli ve kültürlü bir yer iken- müslümanlar az biraz çoğunlukta iken yanlızca- ulus devlet kurulması esnasında gayrı müslim azınlıklar büyük ölçüde yok olmuştur... bilmem anlatabiliyor muyum... ulus devlet turklüğü ve sünniliği resmi etnisite ve mezhep olarak kabul ettikten sonra buna uymayan gruplar dışlanmıştır... tek din ve etnisite bazlı homojenleşme Cumhuriyet döneminin ürünüdür. Yalnızca tarihsel bir veri olarak veriyorum. Başka bir niyetim yok...